|
İlkel Dönemden 21. Yüzyıla, Tekne Yapım Teknikleri ve Kullanım Esasları
Y. İç Mimar Elif Altın Maltepe M.S.G.S.Ü Ph.D Öğrencisi Bereketli Hilal; Ortadoğu’da erken dönem uygarlığının beşiği ise Yunanistan’da tümüyle Batı uygarlığının doğum yeri olarak tanımlanmaktadır. Akdeniz’deki iki büyük güç olan Yunanlılar ve daha sonrada Romalılar yaklaşık olarak M.Ö. ikinci bin yılda, Ege çağında doğmuş olan Girit, aynı zamanda Orta Doğu kültürlerinden gelişmişler, yeni düşünceler için kültürel temellerini onlarda bulmuşlardır” [1]. 2. Demir Çağı - Uygarlığın Yayılması (M.Ö.1000- M.S. 350): Demir çağında, önceden öğrenilmiş yöntemlerin biraz değiştirilerek, başka toplumlara yayılması sağlanmıştır. Bilinen ve geliştirilen uygarlığın yayılması Yunan ve Roma uygarlıklarının gelişmekte geldiği en üst noktadan, 1400 yılındaki keşifler çağına kadar devam etmiştir. 2.1 Yunan: Yunanlılar ya da kendi deyimleri ile Helen’ler; M.Ö. 2000 yılının başlarında atın ilk kez kullanılmaya başlamasıyla Balkan Yarımadasının güney ucunu istila ederek, yerleşmişlerdir. Zamanla deniz aşırı ülkelerde yaptıkları koloniler sonucunda başta Sicilya olmak üzere İtalya’nın güney kıyıları ile Anadolu ve Libya-Bingazi yakınlarındaki Kyrenaike’ye göç etmişlerdir. Kolonileşme sayesinde, olması gerekenden daha çabuk bolluk ve zenginliğe kavuşan Yunan uygarlığı; diğer devletler tarafından yeni bir dünya anlamında, Megale Hellas-Magna Graecia “Büyük Yunanistan” şeklinde tanımlanmıştır. Yunanlılar; akla ve nesneler arasındaki yüksek uyuma yani, görüntü ile gerçek arasındaki uzlaşma olarak kabul edilen güzellik tutkusuna her şeyden fazla değer vermişlerdir[2]. 2.1.1 Yunan Mobilyası: Yunan oturma mobilyaları Mısır mobilyalarına göre daha yüksektir. Bu yüksekliği, bedenle uyumlu hale getirebilmek için; ayak altına yerleştirilen kutucuklar ve tabureler yapılmıştır. Mısır’da görülen içbükey ve kavisler; Yunanlıların klismos sandalyesinde hem sırtlıkta hem de oturak kısmında mevcuttur. Yere incelerek ve tam düşey olarak değil de yanlara doğru açılarak oturan ayakları, bozuk zeminde bile sabit durabilmesini sağlamaktadır. Klismos; resmi mekanlarda kullanılmayan, Yunan kadınlarının kullandığı, insanın vücut kıvrımları ve ölçülerinin gözetildiği çivilerle sabitlenmiş mobilya türüdür. Yunan politikacı erkekleri için, tiyatro ve stadyum yapılarında kullanmak üzere sabit sandık benzeri oturma mobilyaları da yapılmıştır. Mısır’da görülen iç mekanı doldurabilecek oturma ve servis mobilyalarının insan ölçülerine yatkın şekilde uyarlanmış halleri mevcuttur [3]. 2.1.2 Yunan Tekneleri: İlk kez Mısır gemilerinde görülen tekne içi kabin yerleşimi (cenaze ya da önemli kişi tahtı), Yunan gemilerinde teknenin inşa edilirken iç sisteminde bir devrim niteliği taşıyan trieres- triremis (üç kürekli) oturma düzenini kurmuşlardır. Kürekçilerin her seferde haftalarca oturdukları, vücutlarına Klismos kadar, uyumlu olmayan oturaklar çok sert olmakla birlikte, yerden alt bacak mesafesi yüksekliğindedir. Gemilerinin pruva kısımlarını demir çağı- nın getirdiği bir yenilik olan mahmuzlarla (kalkan) kaplayıp, düşmanlarının küreklerini kırmış ve gemi gövdelerine hasar vermişlerdir. “ Yunan erken arkaik döneminde, gemiler hem savaşlarda, hem de bunlardan ayrılmayan ticarî seferlerde kullanılmıştır. Daha sonra ticari gemiler (şişkin bordalı) ve savaş gemileri (uzun) ayrımı ortaya çıkmıştır. Savaşta önce pentekontoroslar (50 kürekçi), VI yüzyılın ortalarından başlayarak da (en büyük donanma Sisam’lı Polykrates’in donanmasıdır) trieres’ler kullanılmıştır... Generaller, deniz savaşlarında düşmanın küreklerini kırmak, triereslerin mahmuzuyla teknesini delmek için taktikler geliştirmişlerdir. Bu çarpışmalar, çoğu kez düşman topraklarını yağmalamayı hedef alan çıkarmalar yapılmasıyla sonuçlanmıştır (triereslerde, bu amaçla epibates denilen denizci askerler ve okçular taşınmıştır)” [4]. “ Yunan yelkenli gemilerinin görünüşü günümüzde bilinmemektedir fakat onlarla aynı dönemde Akdeniz ve Ege deniz ticaretlerine hakim olan Fenike gemilerinin benzer nitelikte olduğu düşünülmektedir. Fenike ticaret gemilerinin kalasları geniş, baş ve kıç kesimi kavisli olup, pruvasında at başı şeklinde bir süs bulunmaktadır.Yunan ticaret gemileri, dönemin yelkenli teknelerine göre daha zarif yapılmıştır. Geniş teknesi vardır ve pruva sürat teknelerindeki gibi içbükeydir, pruva ve kıç kısmında süs yoktur. Gemi kısa ve uzun olmak üzere iki adet iskele merdiveni taşımaktadır, bu durum açık deniz limanlarındaki sağ ve sol taraflı yükleme, boşaltma için çok kullanışlıdır” [5] 3. Etrüsk: Roma uygarlığının temelini oluşturan Etrüsk uygarlığı (Etrurya) hakkında, yazılmış metinler bulunmamakla birlikte, yapılan kazı çalışmalarının verdiği verilere göre; farklı dönemlerde göç ettikleri Yunanistan, Mısır ve Asya medeniyetleri mobilyalarından oluşma bir kombinasyona sahiptirler. İtalya Yarımadasında Roma imparatorluğundan önce ki kalıntılarda bulunan, Mısır’ın çapraz sandalyesi ve Yunan’a ait, şezlong benzeri yerden oldukça yükseltilmiş, altına yerleştirilen platform ya da taburelere basılarak üzerine uzanılan, yastık ve yumuşak şiltelerle oldukça rahat kullanılan “kline” mobilyaları Etrüskler tarafından kullanılmıştır [6]. 3.1. Etrüsk Mobilyaları: M..Ö. 700-200 yılları arasında İtalya’nın kuzeyinde yaşamış olan Etrüskler; tunç, pirinç gibi metallerden yapılma mobilyalar kullanmışlardır. Tuncu kalıba dökerek biçimlendirdikleri gibi saç haline getirip, birleştirerek mobilya üretmişlerdir. Volkanik lav ve taştan yapılma heykellerinde görülen iki kişilik şezlonglarının altında masa yerine çekilerek basamak olarak kullanılan bir yükselti yer almaktadır. Bazı şezlonglarında Yunanlılarınkinden farklı olarak baş ve ayak uçlarındaki yükselti, mobilyayı kullanan kişinin dayanmasını sağlamaktadır [7]. 3.2 Etrüsk Tekneleri: Aynı dönemde yaşayan medeniyetlerin mobilya formundan faydalanıp, kendi kül- türlerine göre değiştirdikleri mobilyalarda olduğu gibi, Etrüsk mezar resimlerinden yola çıkılarak anlaşılan; Yunan yelkenli gemilerinin oluşmasından yaklaşık 30 yıl sonra, Etrüsk yelkenli gemilerinde geçmişe göre bir yenilik olan pruva direği öne doğru yapılandırılmış ve ön güverteye dikilmiş, mayistra yelkeni kullanılmıştır. Bu yelken şekli; demir çağından başlayarak gelişen ticaret gemilerinin standart donanımı olacaktır [8]. 4. Roma: M.Ö. 509 yılında Romalılar Etrusya’dan koparak bağımsızlıklarını ilan ettiklerinden sonra siyasi anlamda çoklu değişim geçirerek M.S. 395 yılında Batı ve Doğu Roma adı altında ikiye bölünmüştür. Batı Roma barbarların istilasına uğrayarak M.S. 476 yılında yok olurken, Doğu Roma yani Bizans imparatorluğu, bin yıl kadar varlığını sürdürebilmiştir [9]. 4.1 Roma Mobilyaları: Roma mobilya örnekleri özellikle Pompei ve çevresindeki kalıntılardan öğrenilmiştir. Erken dönemde çok fazla çeşidi olmayan genellikle günlük, pratik şekilde kullanılabilecek, sadece zenginler için değil tüm halkının kullandığı, Yunan mobilyaları benzeri mobilyalar yapılmıştır. Mobilyaların Yunan mobilyalarından farkı; boyutları ve ahşap haricinde demir, tunç, gümüş ve taş malzemeden yapılmış olmasıdır. Tabure, sandalye, masa ve yataklarda kullanılan çok fazla çeşidi olan ovalleştirilmiş mobilya ayaklarında, ağaç torna tekniği kullanılmıştır. Mobilyaların ahşaptan yapılanlarına küçük pirinç ya da tunç heykeller koyulmuş, tornada çekilmiş ayakların ucuna aynı metallerden parçalar eklenmiştir ve oturak kısımlarında şilteler kullanılmak- tadır. Yunan klismos sandalyesi, Roma’da da kullanılmaktadır. Yunanlılardan farklı olarak daha kalın ve kaba görünüşlü, ayaklarından dört köşeli sabit çerçeveye oturtularak yapılmıştır [10]. 4.2 Roma Tekneleri: M.S. 330 yılında imparator Constantinus’un bir önceki yüzyılda batı İtalya’da başlayan kargaşaların kendi yönetimini etkilememesini istediği için antik Byzantion’un bulunduğu Konstantinopolis’e (İstanbul’a) taşınmıştır. Onun ölümü imparatorluğunun batı ve doğu olarak ikiye ayrılmasına yol açmıştır. Batı Roma imparatorluğu Gotlar, Van- dallar, Franklar gibi istilacıların yavaş yavaş eline düşerek, yok olmuştur. Bu durumdan tedirgin olan Doğu Roma imparatorluğu, deniz donanmalarını güçlendirmiş ve daha önce hiç denizde kullanılmayan silahlar geliştirmiştir. 30–50 kürekliye kadar çıkabilen gemiler olan trireme’ler Roma’nın yeni geliştirdiği mühendislik çalışmalarıyla dönemini kapatmıştır. Bin yıl kadar öncesinde Yunan ve Fenike denizciliğinde kullanılan gemilere benzer yüzü aşkın kürekçiyi taşıyabilen, dromon (yarışçı) adlı kadırgalar inşa etmişlerdir. Üç farklı boyda inşa edilebilen dromonların, ön ve arka güvertesi, iki tarafta iskele tahtası, aşağı inen asma iskeleleri vardır. Çok sayıda kürekçiyi barındırabilmesi için hemen her bölümünün geniş yapılması gereken kadırgada, kürekçileri korumak için iskele tahtaları boyunca üzerine kalkanların asılabildiği korkuluklar monte edilmiştir. Küçüklerde uçta, büyük gemilerde ise ortada mürettebatın savaşması için yükseltilmiş bir platform bulunmaktadır. Yelken mizan direğine (ya da latin yelkenine) sabitlenmiştir. Roma donanmaları pruvalarına yanan çömlekler asıp, Yunan ateşini siphon tüpleri ile düşman gemilerinin üzerine fışkırttırarak savaş kazanmışlardır [11]. Roma, tarımda önemli adımlar geliştirememiş bir toplum olduğu için hayvancılığa yönelmiştir. Bilinen hayvanların ürünlerinden faydalanıp, taşımacılıkta kullanmakla birlikte, buğday, arpa, sebze, papirüs, keten ve zeytin yetiştirmişlerdir. İmparatorluğun sınırları içerisinde ticaret olanakları çok gelişmiş olduğu kadar dış ticarette de etkin konumdadırlar öyle ki; kuzeydeki Germen ve doğudaki eski Pers topraklarından köle getirilmesinde, Çin’den ipek ve baharat, Yemen’den günlük, Hindistan’dan biber alınmasını kapsayacak kadar geniştir. Bu ticari yolculuklar deniz tehlikeli olduğu için akarsular üzerinden de yapılmıştır [12]. 5. Sonuç: Deniz ticareti Yunanistan ve Roma için çok önemli olmuştur. Yunan şehirlerinin nüfusu arttıkça ürettikleri tahıl yetersiz gelmiş, Güney Rusya ve Mısır’ın Nil kıyılarından deniz yoluyla elde edilmiştir. Bu durum tüm Helenistik çağ boyunca devam etmiştir. Antik çağın sonuna kadar devam eden bu süreçte, günümüzdeki petrol ne ise tahıl da o kadar önemlidir, Romalılar tahıl ticaret zincirine Kuzey Afrika’yı da dahil etmiştir. Tahılın yanı sıra zeytinyağı ve şarap da deniz taşımacılığında kullanılmıştır fakat şarap günümüzde olduğundan çok daha önemlidir çünkü yemeğe eşlik etmekle birlikte, kahvenin, hafif içkilerin ve meyve sularının yerine geçmektedir. Bu ticaret İskenderiye’den başlayarak batı ve güney batı Anadolu ile Ege kıyılarında kullanılan kargo gemileriyle sağlanmıştır. Bugünkü tankerin antik versiyonu olan gemiler; dolia adı verilen kilden yapılmış 2 metre çapında ve yüksekliğinde boşken 1 ton gelen, 4000 litrelik hacimli büyük konteynırları taşımaktadır. Zeytinyağı, bugünkü margarin, sabun ve elektriğin yerine kullanılan bir ürün olduğu için çok önemlidir. Karadeniz kıyılarında yaşayan Yunanlar için Yunanistan ve Anadolu’dan ihraç edilen Zeytinyağı; Romalılar için Kuzey Afrika’dan ve İspanya’dan getirtilmektedir. Şarap, zeytinyağı ve garum adı verilen Anadolu’yla çevresinde yemeklere sıkça kullanılan tatlı ekşi bir sosun, kargo gemilerinde taşımacılığı kilden yapılma amforalarla muhafaza edilerek yapılmaktadır. Gemiler içinde kiremit kaplı olan fakat ocağı bulunmayan mutfağı, tuvaleti, arkada depolama alanlarının bulunduğu, tayfaların kaldığı kamara niteliğindeki hacimlere sahiptir [13]. Antik çağın sonunda gemilerin iç hacimleri genişlemiş, küçük bölümlere ayrılmaya başlamıştır. Bunda Roma ve beraberinde Ortaçağ’da değişen toplum düzeninin payı büyük olmakla birlikte, yeni amaçlar artık sadece koloni kurmak değil toprak elde etmek içindir. Bir sonraki yazıda Ortaçağ medeniyetlerinde mobilya ve tekne yapım teknikleri anlatılacaktır. Kaynaklar: [1] Hollingsworth, M. “Dünya Sanat Tarihi”, İnkilap Kitapevi, İstanbul, 2002 [2] Conti, F., ‘ Eski Yunan Sanatını Tanıyalım’, Rizzoli Editore - Milano, Anka ofset basımevi, İnkilap Kitapevi, İstanbul 1997, s: 3-6 [3] Prof. Boyla, O. ‘Tasarım Şaheserleri: İskemleler, Antik & Dekor dergisi 1996, sayı: 26 s: 58 [4] Ağar, B. ‘Antikçağda Deniz Gücü ve Önemli Deniz Savaşları’, Yüksek Lisans tezi, T.C. Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Arkeoloji Ana Bilim Dalı, Sualtı Arkeolojisi Bilim Dalı, 2007 [5], [7] , [10], [11], [13] Casson,L., Antik Çağda Denizcilik ve Gemiler, Çeviri: Gürkan Ergin , Homer Kitapevi, 2002, s: 45-103 [6], [9] Miller, J.’ Furniture World Styles From Classical to Contemporary’, Printed Leo Panner Production, New York, 2005, s: 22-56 [7] Prof. Boyla, O. , 2010 Mobilya Tarihi Ders Notları (Neolitik çağdan 19. yy’la kadar, M.S.G.S.Ü) [8], [12] Carter,R., ‘Roma’-Uygarlık Tarihi, Çağdaş Dünya Ansiklopedisi, Remzi Kitapevi 1981, s: 81-85 Siphon: Üzeri bronzla kaplı, topa benzer bir tüptür. Tüpün bir ucu geminin iç tarafında içinde yunan ateşi olan bir kaba bağlanır. Sıvı ağza ulaşınca savaşçı meşaleyi tüpe değdirerek, alev püskürtmesini sağlar. Yunan Ateşi: Ana malzemesi antik çağda ham yağ olarak bilinen, petrol zengini ülkelerde topraktan sızan ve kepçelerle toplanan neft yağıdır. Doğal haliyle yanıcı olmasına rağmen, kükürt, zift veya sönmemiş kireç katılarak oluşturulan bir karışımdır. İlginizi çekebilir... Yat Tasarımında DFMEA UygulamasıEMRE ÖZEN,
Doç. Dr. ŞEBNEM HELVACIOĞLU,
Doç. Dr. AYHAN MENTEŞ
İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi... Ponton Yatların Hidrodinamik AnaliziBu çalışmada öncelikle ponton yatların küresel rekreasyonel tekne endüstrisi içinde hızla artan pazar payları dikkate alınarak tasarım özellikleri inc... Ponton Yatların ABD Pazarına Dayalı AnaliziKüresel rekreasyonel tekne pazarının %75'i Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) bulunmaktadır.... |
|||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.