200x200 piksel Reklam Alanı
200x200 piksel Reklam Alanı

Megayatların Tarihi

Megayatların Tarihi

14 Ağustos 2012 | TEKNİK MAKALE
33. Sayı (Temmuz-AÄŸustos 2012)

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Aziz Göksel T. C. Maltepe Üniversitesi, Gemi ve Yat Tasarımı Bölümü Kurucu Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Aziz Göksel
T. C. Maltepe Üniversitesi,
Gemi ve Yat Tasarımı Bölümü Kurucu Başkanı

Temmuz / Ağustos 2012 / Sayı: 33

2000’li yılların başı; tüm düyada “megayat” olgusunun, bir tüketim nesnesi ve bir mimarlık ürünü olarak algılanmaya başladığı yıllar olmuştur. “Megayat” sözcüğü, teknik bir terim olarak, akademik bir makalede ilk kez 2003 yılına ait “Megayat İmgesi” adlı yüksek lisans tezinde kullanılmıştır. Çalışmada, bu sözcüğün anlam yükü, tüm açınımlarıyla derinliğine tartışılmış ve irdelenmiştir. Aşağıdaki yazı; bu çalışmadan kısa bir alıntıdır.

Yüzer Mekan
Yüzer mekan veya hacim terimi “su üzerinde yüzebilen; çeşitli amaçlara yönelik olarak kullanılabilecek şekilde özel şekil, biçim ve büyüklükte inşa edilmiş; kürek, yelken ya da makine gücü ile hareket edebilen araçlar”  olarak tanımlanmaktadır. Bir yüzer mekanda sahip olunabilecek uygarlık olanakları da o mekanın donanım, konfor ve güvenliğiyle ölçülür. Pekçok yaşamsal enstrümanın, karadaki yaşam standartlarını aratmayacak şekilde yüzer mekanlara ulaştığı günümüzde megayatlar; bir ulaşım aracı olmalarından çok, bir “yaşam mekanı” olarak ele alınmak durumundadır. Dolayısıyla, bir yüzer mekan olan “yat”ı sosyal bir meta haline getiren ve bir anlamda onun kimliğini biçimlendiren etkenler önemlidir. Megayatları oluşturan ihtiyaçlar, bunların uygarlık tarihindeki yerleri, yaşam çevreleri ve tasarım ilişkileri çeşitli boyutlarıyla ele alınmalıdır.

Yat
“‘Yat’ ya da ‘yacht’ sözcüğü XVI. yüzyıldan beri hem erken hem modern Flaman dilinde ‘Jaght(e)’ olarak kullanılan ve aslı ‘jaghtship’ olan bir sözcüktür”. En genel tanımıyla “özel gezinti teknesi” karşılığı olarak kullanılan bu sözcük, çeşitli fonetik değişimleriyle bugün bütün dünya dillerine girmiştir. Amatör denizciliğin ve yelken yarışlarının kökeni XVI. yüzyıl Hollanda’sına kadar gider. Dünya denizlerine asırlarca hükmeden İngiltere’nin yatçılıkla tanışmasıysa 1660 yılında Hollanda’nın, İngiltere Kralı II. Charles’a “Mary” isimli yelkenli yatı hediye etmesiyle başlar.

Esasen hangi teknelerin yat sınıfına girdiği cevaplaması zor bir sorudur. Uluslararası tanımlamaya göre, “sadece spor veya gezi amacıyla inşa edilmiş ve yelken ya da makine veya her ikisiyle de hareket edebilen her çeşit deniz teknesi ‘yat’tır”  . Bir başka görüş kürekli tekneler hariç, her türlü motorlu veya yelkenli teknenin yat sayılabileceği doğrultusundadır. Buna göre genellikle çocukların bindiği optimist tekneleri de Atatürk’ün Savarona’sı da “yat” olarak adlandırılabilir.

Megayat
Megayat kelimesi denizcilik geleneği açısından biraz zorlama bir tanımlamaysa da, denizcilikle ilgili birçok yayın ve kuruluşun jargonuna girmiş bulunmaktadır. Ryan Schulz “Marina Dock Age Magazine” adlı denizcilik ve su sporları dergisinde yayınlanan “Megayachts Make Big Waves in Ft. Lauderdale” adlı makalesinde yirmibeş metreyi geçen yatlar için bu terimi kullanmıştır.
“Megayat” (megayacht) ya da “süperyat” (superyacht) sözcüğü kesin bir tanıma kavuşmamış olmasına karşın, bugün otuz metrelere varan büyüklükte motoryat (motoryacht) ve yelkenli yat (sailing yacht)lar için en çok benimsenen ve kullanılan terimdir (Resim: 1, 2). “Dünyada megayat talebinin her yıl yaklaşık yüzde yirmiye varan bir hızla büyüdüğü kaydedilmekte ve bugün dünyada dörtbinden çok megayat olduğu” söylenmektedir.
                  
Megayatların çoğu “custom yacht” olmakla birlikte otuzbeş metrelere varan seri üretim yatlar yapan firmalar da vardır. Bu teknelerin astronomik fiyatları göz önüne alındığında, üretimlerin çoğunun “seri” olmalarının inandırıcılıktan uzak olduğunu söyleyebiliriz. Bu boylarda seri üretimin, üretici firmaya sağlayacağı prestiji göz önünde bulundurduğumuzda bu gerçeğin aldatıcı olduğu çıkarımına varılabilir.

Megayatların Tarihçesi
Bu çalışmada anahtar kavram “megayat” olduğuna göre bu araçların geçirdiği evrime de değinmekte yarar vardır. Böylelikle megayatlara olan ilgi ve özellikle bu teknelerin geçirdiği morfolojik ve kavramsal evreler göz önünde bulundurulacaktır.

Megayatları sosyal bir meta haline getiren ve bir anlamda onun kimliğini biçimlendiren tarihsel etken, sanılanın aksine, denizciler değil, karadaki ekonomik gücü ellerinde tutan ve denizlere taşıran sosyal sınıflardır. Daha XVI. yüzyılda merkezi otoritenin, yani monarşilerin gücü feodal aristokrasiyi tamamen sindirmiş, karada ve denizlerde güvenliği sağlamıştı. Yine bu merkantilizm döneminde aristokrasinin gücünü kıran, sadece derebeyi şatolarını yıkan krallık topları değil, aynı zamanda serveti mobil ve hatta evrensel hale getiren deniz yolları idi. Deniz keşifleri bir yandan “emperyalizm”i küresel bir politika haline getirirken, bir yandan da armatörlerin ve yeni türemiş olan deniz ticaret erbabının (hatta krallar hesabına çalışan korsanların) siyasi ve askeri gücünü arttırıyordu. Bu dönemde toprak sahiplerinin emrinden çıkmış ve pazar yeri haline gelmiş kentlerde ve burjuvaziyi yaratıp destekleyen kralların himayesinde, ordu besleyecek güce erişmiş, hatta krallara faizle borç verecek kadar zenginleşmiş hareketli bir tüccar sınıfı, yönetime adaylığını koymuştu. İkiyüz yıl içinde, ekonomik güç itibariyle tamamen toprak mülkiyetine bağlı ve bir anlamda toprağa bağımlı durumda olan aristokrasinin gücü iyice zayıflamış ve XVIII. yüzyılda gittikçe önem kazanmış olan bu rakip sınıfın, burjuvazinin, gerçek tehdidi altına girmişti.

Megayat da bir simge olarak özgür girişimi ve Liberalizm’in siyasi özlemlerini yansıtır. Daha XVII. yüzyılda bile yüksek direkli, yüksek kasaralı, yollu ve şatafatlı gemiler yapmak ve bunlarla ticari seferlere katılmak tüccar-armatör için bir statü simgesi idi. Zamanla “gezi” amacı ön plana çıkmış, sadece “gezinti” amacına yönelik büyük tekneler donatmak XIX. yüzyıl başlarında ortaya çıkmıştır. Görülüyor ki; büyük denizler aşan, aylarca kara yüzü görmeden zorlu deniz koşullarında yaşam savaşı veren denizciler için tasarlanmış gösterişsiz tekneler, zamanla zenginler için tasarlandığında, birçok yeni işlevi deniz hayatına getirmiştir. Kara mekanının birçok mimari işlevini ve konforunu kucaklayan tasarımlar, zenginin özel gemisine gemicilerinkinden farklı birçok özellikler kazandırmış ve “megayat” denilen pahalı oyuncağı ortaya çıkarmıştır.

Megayatların devrini İngiliz kraliyet ailesiyle başlatmak yerinde olur. 1817 yılında İngiltere’de “Kraliyet Yat Kulübü” (Royal Yacht Club)nün kurulması büyük yatlar için bir milat olmuştur. “Bu kulüp, kraliyet ailesi dışındaki aristokrat ve yüksek burjuva sınıfına da açık tutulmuş; üye olmak için en azından yirmi tonluk bir yat sahibi olmayı gerekli kılmıştır. Sonradan ‘Royal Yacht Squadron’ olarak tanınan Royal Yacht Club’a üye yatlardan bazıları dörtyüz ton ağırlığındaki ‘Menai’, ‘Royal George’ ve ‘Victoria and Albert’tır (Resim: 3, 11). İlk büyük yatların, yüzen ev gemilerinden (floating houseboats) farklı olmadıkları için denizci tekneler olmadıkları savunulur. 1829’dan itibaren büyük yatlarda buhar teknolojisinin kullanılmaya başlanması, ister istemez karina ve üstyapıda yelkenin getirdiği yapılanmayı etkilemiş ve hidrodinamik değişimlere sebep olmuştur. Buhar teknolojisinin gelişmesi ilk başlarda sadece yarış makineleri olarak görülen tekneleri, farklı konseptlere doğru sürüklemiştir. Yat tarihçisi Edwars S. Jaffray o dönemde müşterilerin, üreticilerden her zaman teknelerinin bir öncekinden daha hızlı olmasını istediklerinden bahseder.”

Yatçılığın bugün geniş kitlelerce sevilmesine neden olan ünlü “The America’s Cup” yarışı da; yatların sahiplerini üne kavuşturmuş, yat yarışını romantik bir spor olarak gündemde tutmuştur. “1844’te bir İngiliz yatıyla yaptığı yarışı kazanarak, bu anlamlı kupaya isim veren Goerge Steers yapımı ‘America’, bugün hala hatırlanmaktadır” (Resim 4).

1850’lerde Amerikalılar da büyük buharlı yatlar yapmaya başlamıştır. “1853’te yapılan ‘North Star’ yatı ilk büyük Amerikan buharlısı olmuştur. 1880’lere gelindiğinde yatların hızları 18-20 knotlara kadar çıkmış ve boyları da büyümüştür. Edward S. Jaffray 1883’te yapılan ‘Atalanta’ isimli megayatın (240 feet) 20 knot hıza ulaştığından bahseder”.

XIX. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilmeye başlayan Nourmahal, Northstar ve Corsair tipi megayatlar, yapımcıları olan Vanderbilt, Astor, Morgan ailelerini öylesine başarıyla temsil etmiştir ki, dünya XX. yüzyıla bu teknelerle girmiştir (Şekil: 5, 6, 7, 8, 15, 18). Klasik megayatların altın çağını temsil eden Alva, Winchester, Vara, Ara, Vagrant gibi megayatlar, ikiyüzotuz feeti geçen boyları ve narin karinalarıyla 1930’ların sonlarına dek boy göstermişlerdir (Resim: 10, 14, 16). “1903 yılında William Gardner tarafından Wilson Marshall’a yapılan ‘Atlantik’ (185 feet) XX. yüzyılın ilk megayatlarından biri sayılır. Birçok yarış kazanan Atlantik; çoğu yatın aksine siyah bordası ve düşük freeboardıyla ünlenmiştir. XX. yüzyılın ilk megayatlarından bir başkası da ilk otomobil milyonerlerinden Horace E. Dodge’un ‘Nokomis’ isimli ikiyüzkırküç feet uzunluğundaki yatıdır (Resim: 9). 1910 yılıysa gelmiş geçmiş en güzel mega yelkenli (mega sailor)lerden biri olarak anılan ‘Aloha’nın denize indiği tarihtir (Resim: 17). Sahibi New York’lu Arthur Curtiss James’in dünya turu yapmak amacıyla inşa ettirdiği ve bir türlü bu fırsatı bulamadığı ikiyüziki feet uzunluğundaki Aloha, I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte 1921 yılına kadar marinada yatmıştır. Denizci ruhlu ve lükse fazla önem vermeyen James, ‘yelken seyri’ (sailing) amacı için tasarlattığı Aloha’yla bütün dünyayı dolaşmıştır. I. Dünya Savaşı öncesinde, seçkin mürettebatları, koca gövdeleri ve lüks dekorasyonları ile modernitenin son masum günlerini yaşayan buharlı megayatlar, toplumların gözünde bir daha hiçbir zaman erişemeyecekleri bir düzeye yükselmişlerdir. XX. yüzyıl başlarında ‘Rudder’, ‘Motor Boating’ ve ‘Yachting’ gibi aylık dergilerle, insanlar bu büyük yatların iç mekanlarını da izleme olanağı bulmuşlardır. Savaş sonrasının ekonomik koşulları büyük yatlar yapmayı engellerken, 1929’da J. P. Morgan son corsair’ini yapmıştır. Dizel teknolojisinin getirdiği olanaklardan yararlanan Vincent Astor ise 1928’de ikiyüzaltmışüç feetlik yeni bir Nourmahal’ı denize indirmiştir. Sonradan sırasıyla ‘Sea Cloud, Patria, Angelita ve Antarna’ isimlerini alan ‘Hussar’ yatı da 1930’lu yılların başında oldukça popüler olmuştur” (Resim: 13). Ünlü Savarona’nın ise “1931 yılında Almanya’nın ünlü Blohm & Voos tersanesinden denize indiğinde döneminin en büyük ve en lüks özel yatı olduğu” kaydedilmektedir (Resim: 12). “Özellikle yatın sahibi için inşa edilen daire ile, kıç taraftaki konuklar için tasarlanmış özel kamaralar Savarona’ya, bir yattan çok bir ev havası vermektedir. Yatın ilk sahibi Bayan Cadwalader’in kamarasının içinde yer alan, yerdeki halı kenara çekilince ortaya çıkan esrarengiz bir kapaktan, gizli bir yola ulaşan merdiven megayatların iç mekan tasarımına getirilen ilginç bir uygulamadır”. “Bu dönem, Savarona gibi büyük yatların ancak devletler tarafından alınabildiği bir dönemdir”.

1930’ların İtalya’sının rejimi; ağırlığını her alanda olduğu gibi mühendislik ve deniz teknolojileri üzerinde de hissettirmiş; özellikle askeri donanma alanındaki mühendislik gelişmeleri yat tasarımını da yakından etkilemiştir. Bugün megayat pazarında çok prestijli bir yere sahip olan Varazze’deki ünlü “Baglietto” tersanesi savaş öncesi İtalya’sında gemi mühendisliği alanında önemli bir rol oynamıştır. Hızlı hydrofoil yapımı, motor teknolojisi ve feribotlar üzerinde yoğunlaşan İtalyanlar, bu alanlardaki birikimlerini savaş sonrasında, yat tasarımı sektörüne taşımışlar ve bu pazarda haklı bir ünün sahibi olmuşlardır.

“II. Dünya Savaşı’nın ağır ekonomik koşulları ve güvenlik sebebiyle 1940’lar megayat sektörü için sessiz geçmiştir. Savaş sırasında yapılan az sayıda megayat, savaştan sonra kaliteli mürettebat bulmakta çok zorlanmıştır. Savaş sonunda, kaptan ve mürettebatın çoğunun alkolik olduğu” kaydedilmektedir. 1950 ve 60’lar ise denizlere güvenliğin geri gelmesiyle birlikte; radar, klima gibi teknolojik buluşlardan yararlanmasını çok iyi bilen transatlantiklerin olgunluk dönemi olmuştur. Büyük bir transatlantik gemisinin birinci sınıfında yapılan bir deniz yolculuğu, bu dönemde hiçbir zaman olmadığı kadar güvenli ve konforlu olduğundan en varlıklı kimseler bile megayatlara fazla ilgi göstermemişlerdir. O dönemde, “okyanus yolcularının daha çok serüven tutkunu, uygarlıktan ve konfordan kaçan insanlar oldukları” belirtilmektedir. “1960’larda eskisi kadar büyük yatlar yapılmamış; nispeten büyük olan tekneler de Akdeniz ve Ege limanlarında parti vermek için kullanılmıştır”  .
Otuz yılı aşkın süredir deniz motorlarında bir dünya markası olan Evinrude motorlarının sahibi Ralph Evinrude’un “1953’te yaptığı motoryat Chanticleer, uzun süreli yaşam olanaklarına sahip, dizel motorlu motoryat konseptinin ilk örneklerinden biri sayılmış ve konforlu bir okyanus yolculuğunun mümkün olduğunu kanıtlamıştır”. 1960’lı yıllar lüks motoryat ve yelkenli yat konseptlerini kesin bir şekilde birbirinden ayırmakla kalmamış; motoryatları sadece büyüklüklerine göre değil, aynı zamanda kullanım amaçlarına göre sınıflandırılmaya başlandığı bu dönem; power yacht, hard-top, oceanyacht, cockpit motoryat, trawler, sportfisherman ve yüksek performans tekneleri gibi yat tiplerini de belirgin çizgilerle birbirinden ayırmaya başlamıştır. Bu arada özellikle İtalya’nın başını çektiği Avrupa ülkelerinde başlayan seri üretim, megayatları endüstriyel anlamda biçimlendirmeye başlamış; periyodik yat dergilerinin çoğalması ve charter turizmi, yeni zenginlerin sermayesini yatçılığa çekmiştir. 1960’ların sonlarına kadar büyük yatlar, sipariş üzerine yapılmaktaydı. O zamanlar dünyada, senede yapılan megayat sayısı bir elin parmağını geçmezken; firmalar arasındaki rekabet ortamı “lüks motoryat” kavramını, yavaş yavaş “gemi” olarak da adlandırılan atalarının boylarından daha gerilere çekmiş ve nispeten daha az zengin -ama yine de çok zengin- olan sınıflar için, daha gerçekçi bir hayal düzeyine indirgemiştir. Bugün kullanılan “megayat” kelimesi; kimilerince “super” ya da “giga” yat olarak adlandırılan, altmış-yetmiş metreyi, hatta bazen ikiyüz metreyi geçen yatlar için de kullanılmaktaysa da; yirmibeş metreyi geçen lüks motoryatlar uygar toplumlarının imgelemlerinin genelinde bu kelimenin tam karşılığıdır.

Dünyada megayatlara olan ilginin artışındaki önemli etkenlerden bazıları uluslararası yat fuarları ve reklamlar olmuştur. Bunun yanında malzeme alanındaki yenilikler; televizyon, müzik sistemleri, su ve hava şartlandırma gibi donanımların montaj kolaylıkları bir megayat yolculuğunu sorunsuz hale getirmiştir. Radar, gps, sonar ve ileri navigasyon aygıtlarının yanında, filika ve kurtarma botlarından, pasarella ve mataforalara kadar gözlenen teknolojik gelişim, tatilini karada geçirmeye eğilimli zengin sınıfların tatil anlayışını etkilemiştir.

Çağdaş megayat konseptinin yerleşmesinde çok büyük pay sahibi olan Baglietto, Ferretti ve Azimut gibi İtalyan markaları; kanımca yetmişli yıllarla telaffuz edilmeye başlanan “made in Italy” (İtalyan malı) sloganının yat tasarımı alanındaki haklı temsilcileridir. “1969’da kurulan Azimut; otuz metrenin üzerindeki ilk cam elyafı seri üretim tekne olan ‘Azimut 105, Failaka’yı üretmiştir”.

Cam yapıştırma ve lumbozlara getirdiği yeni uygulama teknikleriyle Azimut, savaş sonrası kalkınan İtalya’sının zenginleşen burjuva sınıfının gözde yatı olmuştur. Yat iç tasarımına malzeme ve uygulama alanında birçok yenilik getiren Ferretti firmasının sahibi “Norbero Ferretti’nin en ince detayına varıncaya dek, bütün teknelerin üzerinde durduğu”   kaydedilmektedir. 1960’lı yılların sonundan beri megayat ve powerboat pazarında sağlam bir yer edinmiş başka bir firma da İngiliz “Sunseeker” firmasıdır. Bu büyük firma 1972 yılında güverteye ilk sabit güneş yatağını koymuş; kevlar ve sandviç teknolojisinin gelişimine de önemli katkılarda bulunmuştur.

Lüks ve büyük motoryat konseptinin 1960’larla birlikte belirginleşmesinden günümüze kadar geçen süre içinde yüzlerce tekne yapılmış; anacak çeşitli megayat örneklerinin getirdiği teknolojik yeniliklerden çok, boyları ve fiyatları konuşulmuştur. Özellikle megayat konseptinin form ve işlev açısından belirleyicisi olan firmalar; bu konsepti şablonlar içinde tutmuş; adeta dokunulmazlığını ilan etmişlerdir. Ticari kaygının bu bağlıyıcı etkisinden kurtulamayan megayatları; bir endüstri tasarımı, bir mimari kütle ve bir görsel iletişim nesnesi olarak ele aldığımızda 1970’li yıllardan günümüze kadar geçen süre içerisinde, lüks ve teknolojik gelişimin yanında çok önemli bir değişimin olmadığını açıkça görmekteyiz.

Megayatlarda Lüksün Gelişimi
Denizlerde lüksün tarihi bir anlamda megayatların tarihidir. İlk önceleri, XIX. yüzyıl başlarında megayatlar, gezi ve avcılıktan çok “yarış” amacıyla inşa edildiğinden dolayı; konfor daha sonraları akla gelen bir faktördü. Ancak teknelerin -özellikle- iç mekanlarındaki genişleme, karadakine benzer yaşam biçimlerini ve güvertede geçen zamanı, yatın iç mekanına taşımıştır. Megayatlardaki lüksleşme, öncelikle iç mekanların lüksleşmesi olarak anlaşılmalıdır.

XIX. yüzyılın yüzen saraylarından ve milyonerlerin “yatçılık” kelimesine yeni bir boyut kazandırmasından çok önce, 1812 yılında Amerika’da inşa edilen “Cleopatra’s Barge” (100 feet) adlı yatın; “lüks yat” tanımlamasını, yatların tarihsel gelişim ekseninin dışından yaptığı söylenir. “George Crowningshield adındaki Amerikalı bir işadamına ait bu yat, XIX. yüzyıl başlarında bir dünya limanı olma yolundaki Salem’den çıkıp, dünyayı dolaşan, zevk ve lükse adanmış bir saray” olarak tanıtılmaktadır .

“XIX. yüzyılın ikinci yarısında megayatlardaki lüks özlemi, saray çevrelerindeki krali yaşam biçimini yüceltmek ve denizlere taşımak arzusu çevresinde toplanıyordu. 1850’lerde Amerikan burjuvazisinin de lüks yatçılık serüvenine katılmasıyla birlikte, hızlı, büyük ve lüks yatlara binmek Amerikalı milyonerler için bir prestij ve zafer anlamını kazanmaya başlamıştır. Özellikle Long Island ve New York’lu zenginler için teknelerinin hızı da lüks kadar önemli bir gereksinim olmuştur. Yat sahipleri, tekneleri rakiplerinin teknelerini geçtikçe, daha yüksek bir pozisyona yükseliyordu. Bir yat için rakiplerini aşağılama ve küçük düşürme alışkanlığı almış yürümüştü. Edward S. Jaffray 1883’te yapılan ‘Atalanta’ isimli megayatın (240 feet) 20 Knot hıza ulaştığından bahseder. Sert ağaç salonları ve geniş kamaralarıyla lüks çıtasını yükseklere taşıyan bu büyük ve hızlı yat, ‘Stranger’ isimli bir başka yatla yaptığı doksanbeş millik yarışı, onbir dakika önde tamamlamış ve büyük bir prestij kazanmıştır”.

XIX. yüzyıl ortalarına gelindiğinde megayatlar, Amerika yüksek sosyetesine ve Batı Avrupa’da süslü kraliyet hayatına denk bir yaşam sürmek isteyenlerin bir aracıydı. Bu gerçeğin farkında olanlardan en ünlüleri Astor, Vanderbilt ve Morgan aileleri olmuştur. Kuşaklardır tekne yapımcısı ve denizci olan bu ailelerin yaptıkları North Star, Alva, Winchester, Ara ve Vagrant gibi lüks yatlar; yat tarihinde derin izler bırakmıştır (Resim: 20).
North Star’ın İtalyan mermerinin cömertçe kullanıldığı şöminesi ve ipek perdeleriyle dekore edilmiş yüksek tavanlı yemek odası teknedeki lüks harcamanın boyutlarını belgelemektedir (Resim: 21, 22). Morganlar’ın 1880’lerle birlikte yapmaya başladıkları “Corsair” serisi de, büyük ve konforlu tam güverte (fullbeam) kitaplıkları ve geniş kamaralarıyla lüks dünyasında önemli bir yer tutmuştur. “Astor’ların, ilkini 1884 yılında yaptıkları ‘Nourmahal’ yatları da ikiyüzotuz feeti aşan boyları, geniş mutfakları ve müzik odalarıyla, megayatlarda lüksün görünümü hakkında bize fikir verirler”. Vanderbiltler, Astorlar ve Morganlar, yat dünyasında çok önemli bir yer tutmuşlar, isimleri toplumlar tarafından çok iyi tanınır olmuş, zenginlik ve sosyal pozisyonun sembolleri olarak halkın gözünde yer etmiş ve tanınmışlardır.

1900’lere gelindiğinde, lüks yat kulüplerine üye olmaya hazır, birçok milyoner türemiştir. “O dönemlerde, aralarında Rockefeller, Mellon ve Dupont gibi önemli isimlerin de bulunduğu aileler Corsair’lere, North Star’lara ve Alva’lara binmişlerdir. Bu tekneler kadar büyük yatlar alamayan zenginlerse, çevreleri tarafından dışlanır ve başka yat kulüplerine geçmeye zorlanır olmuşlardır”  . Bu gerçek de bize, yatın büyüklüğünün ne denli önemli bir statü sembolü olduğunu göstermektedir. “Philedelphia’lı zengin, Anthony J. Drexel, içinde gül bile yetiştirilebilen megayatı ‘Margarita’dan söz ederken; övünerek içinde doksanüç mürettebat bulunan bu tekneye binebilecek, dünyada yalnızca üç kişi olduğundan söz eder. Görme özürlü ve gürültüye çok duyarlı olan yayıncı Joseph Pulitzer ise, 1908 yılının büyük bir kısmını, ikiyüzelli feetlik yatı ‘Liberty’de belirli hiçbir yere gitmeden, Atlantik Okyanusu’nda dolaşarak geçirmiştir. ‘Flying Cloud’ isimli megayatın içindeyse, taze süt elde edebilmek için bir inek bulunduğu” kaydedilmektedir. “Rhode Island’lı milyoner Nicholas Brown, arkadaşının yatında geçirdiği güzel bir haftasonundan sonra, bir mürettebata ikibin dolar bahşiş vermiş; başka bir Amerikalı milyoner işadamıysa denize destelerce para fırlatmıştır” .

“1920’de yapılan ‘Lyndonia’ (240 feet) yatı için Yachting dergisinde yayınlanan ‘How the millionaire does it?’ (Bir milyoner bunu nasıl yapar?) isimli makalede George W. Sutton Jr.; içi XVI.Louis dönemine göre dekore edilen ondokuz kamaralı bu lüks yatı ‘yılın yatı’ olarak tanımlamıştır. Bu yatın ipek perdeleri, geniş salonları, sigara salonu, deri koltukları çok konuşulmuş, maun ve İtalyan mermeriyle donanmış yemek odasının, şık bir restoran kadar lüks olduğu söylenmiştir. Kamaralarındaki tarihi Pompei banyolarının taklidi görünüm, piyano vb. birçok enstrümanın hazır bulunduğu tam donanımlı müzik odasıyla Lyndonia; megayat tarihinde lüksün eriştiği doruklardan biri olmuştur. ‘Sea Cloud’ ismiyle Almanya’da 1931’de denize inen ‘Hussar’ tipi yatın da, bir yelkenli için çok lüks olduğu” söylenmektedir. Türkiye Hükümeti tarafından Atatürk’e satın alınan Savarona’nınsa, “1937 yılında Amerikalı sahibesi M. Cadwalader’dan satın alın alındığında; döneminin en büyük ve en lüks özel yatı” olduğu kaydedilmektedir (Resim 23, 24). “Savarona’da kamaralardaki konforun ve yolculara gösterilen özenin en üst düzeyde” olduğu belirtilmektedir. “Bayan Cadwalader’in çok kıymetli siyah mermerlerle kaplı özel banyosu, Atatürk’e de bu güzel yatta geçirdiği kısa süre içinde hizmet vermiştir. Bayan Cadwalader, Portekiz’e yaptığı bir gezi sırasında; bir şatoda görüp, çok beğendiği görkemli şömineyi şato sahiplerinden satın almak istemiştir. Fakat şömine kendisine satılmayınca; şato sahiplerinin şatosunu satın almış ve şömineyi söktürerek, yatının salonuna yerleştirmiştir. Savarona’nın büyük dinlenme salonunda, zengin bir kitaplık, modern bir müzik seti ve büyük bir klasik müzik plak koleksiyonu da, en seçkin konukların hizmetindeydi. Bohemya kristalinden bardak takımlarından, porselen tabaklara kadar en yüksek düzeyde lüksün hizmet verdiği görkemli yemek salonunda yirmi kişi rahatça yemek yiyebilirdi. Her an üçyüz kişiye, her türden yemeğin hazırlanabilmesine olanak sağlayan iki mutfak da neredeyse bir sarayınki kadar donanımlıydı”  .
1939’da II. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla denizlerde güvenliğin bozulması ve dünya ekonomisindeki durgunluk nedeniyle sekteye uğrayan megayat üretimi 1950’lerde yeniden canlanmışsa da, savaş öncesinin lüksü ancak, birkaç Amerikan yatında kendini gösteriyordu. “Ralph Evinrude’un 1953’te yaptığı motoryat ‘Chanticleer’ kamaralarındaki müzik yayını ve elverişli planıyla bir evin lüks ve konforunu aratmıyordu” .

1960’lara gelindiğinde özellikle İtalya, Yunanistan gibi denizci ülkelerin ekonomik kalkınması ve petrolle zenginleşen Arap şeyhleri, lüks dinamitini görülmemişçesine ateşledi. Denizcilik ve yatçılıkla çok sınırlı ilişkilere sahip ulusların elde ettiği yüksek ekonomik düzey; savurganlık biçiminde megayatları sarmaya başladı. Suudi Arabistan petrol bakanı Şeyh Ahmet Yamani’nin altmışlı yılların ortalarında denize inen megayatı “Adriyah” (258 feet) ve 1972’de İtalya’nın Sardinya adasında yapılan “Lady Sarga” (251 feet) yatları, erken XX. yüzyıl megayatlarının görkemini geri getirdi. Yamani’nin 1973 yılında Hollanda’da yaptırdığı yatı “Giant”, alt güvertede her an hazır bulunan iki adet jeepi ve Mercedes otomobiliyle çok konuşuldu.
Altmışlarda megayatlardaki lüks kalıpları genişleyerek çoğalırken, özellikle Ferretti ve Azimut gibi İtalyan markalarının belirlediği powerboat konseptiyse, yelkenli ve motor megayat ayrımını, seri üretime geçerek endüstriyel tasarım alanında kesin bir çerçeve içine almaya çalışıyordu. Kanımca Ferretti firması, çağdaş megayatın lüks yaşam kalıplarını standardize etmiş ve onun bir “endüstriyel tasarım olma” çabasına yeni bir altlık hazırlamıştır. Standart bir otuzbeş metrelik Ferretti; jacuzzisi, üç güverteli layoutu, geniş kıçüstü güvertesi, konforlu master kabini ve gelişmiş navigasyon donanımıyla, müşterisini bir “hazır lüks yaşam prototipi”ne şartlandırmaktadır.

Yetmişli yılların sonundan itibaren yanlarına Sunseeker, Baglietto, Guy Couach, Pershing gibi markaların da eklendiği bu seri üretim tekneler; bugün megayatın lüks yaşam kalıplarını birbirine yakın konseptlerle belirlemektedirler (Resim: 25, 26).
Megayatların endüstriyel anlamda seri üretim potasına girmesi, çeşitli boy ve tonajda; ancak yine de aşağı yukarı aynı lüks konseptlerine dayanan yatlar yapılmasını engellememiştir.

“1965 yılında Almanya’da yapılan ‘Alexander’ isimli dört güverteli megayat; hastanesi, çocuk odası, diskoteği, büyük yüzme havuzu, helikopter pisti ve sinemasıyla” lüks çılgınlığının boyutlarını kavramak için iyi bir örnektir. “1998 yılında çeşitli su sporları olanakları, her türlü iletişim teknolojisiyle donatılan ve iki adet Sunseeker marka kurtarma teknesi eklenerek yenilenen bu dev yat, bugün elliüç mürettebatı ve altmış yolcu kapasitesiyle charter teknesi olarak kullanılmaktadır”   (Resim: 27, 28,). Yazar Robert Wright, bir makalesinde “ünlü Yunanlı işadamı Aristotle Onassis’in, yatlarından birinin musluklarının som altından yapılmasını; bar sandalyelerininse balina penisinin sünnet derisi ile kaplanmasını istediğini” kaydetmektedir. Wright’a göre “bu hareketle Onassis, kendi serotonin düzeyini artırmış ve insanların bilincindeki kendi konumunu yüceltmiştir”. Wright, “Onasis’in bu başarısının boyutlarıyla; yine çok zengin bir işadamı ve yatçı olan Stavros Niarchos’un da sosyal durumunu, pozisyonunu ve aynı zamanda balinayı da aşağıladığı”   fikrindedir. Yine 1943 yılında yapılan ve 1954’te restore edilen Onassis’e ait ünlü “Christina O” yatı (325 feet) bugün otuzdokuz mürettebat, otuzaltı yolcu kapasitesiyle charter teknesi olarak hizmet vermektedir (Resim: 29). Avusturya kristalleri ve deri koltuklarıyla ünlü bu megayatın, her kamarasında dvd ve tatminkar büyüklükte bir bar bulunmaktadır. Christina O’nun büyük dans pisti ve kırk kişilik yemek salonu lüksün boyutları bakımından çarpıcıdır. 1980’li yıllarda yapılan “Sea Dream” yatı da, üçyüz feeti geçen boyu ve lüks olanaklarıyla megayat tarihinin önemli örnekleri arasında yer alır. Yüzseksendokuz mürettebatın, yüzon yolcuyu ağırladığı bu dev yat; golf simülatörü, bisiklet pisti ve casinosuyla ünlüdür. İçinde mp3 jukeboxların, buhar banyolarının ve saunaların yer aldığı Sea Dream’in içinde bir hastane, büyük bir kitaplık; bir de butik yer almaktadır. Bugün dünya denizlerinde, içinde voleybol ve squash salonlarından, laser, scuba, jet-ski gibi çeşitli su sporları olanaklarının da bulunduğu çeşitli megayatlar boy göstermektedir (Resim: 30).

Günümüzde Megayatlar
Ferretti, Sunseeker, CRN, Pershing, Azimut-Benetti, Palmer & Johnson, Abeking Rasmussen, Oceanco, Christensen, Guy Couach, Fairline, Rodriguez, Baglietto, Lürssen, Moonen gibi batı Avrupa ve Amerikan markaları bu endüstride köklü bir geçmişin ve geleneğin mirasçıları olarak gözükmektedir (Resim: 31, 32). Bir megayatın inşaatı donanımlı bir tersanede sekiz-dokuz ayda bitirilebilmektedir. Güney Afrika Cumhuriyeti, Çin, Malezya ve Türkiye’nin de içlerinde bulunduğu birçok ülkenin tersanelerinde çok sayıda tekil ya da fason üretim custom yachtlar boy göstermektedir.

Kaynaklar
  • Ayşe Atalay. “Yüzer Mekanlarda Yaşam Çevreleri ve Tasarım İlişkisi.” (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv., 1995),
  • T. F. Hoad, The Concise Oxford Dictionary of English Etymology, (Oxford: Oxford University Press, 1986),
  • Buddy Haack ve Doug Hoogs, Megayacht: True Stories of Adventure, Drama and Tragedy at Sea, (Florida: Anhinga Publishing, 2000),
  • Ryan Schulz, Megayachts Make Big Waves in Ft. Lauderdale, Marina Dock Age Magazine. www. theboatstation. com/ news 016.html (2002)
  • Bill Robinson, Legendary Yachts, (New York: The Macmillan Company, 1971),
  • Eser Tutel, Gemiler Süvariler İskeleler, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1998),
  • www.azimut.it
  • www.velaemotoreonline.it, Aquariva.
  • www.charteryachtworld.com/superyachts.
  • Robert Wright, www.calbaptist.edu/dskubik/prosper.htm, Prosperity-Does it make you happy?

 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

Yat Tasarımında DFMEA Uygulaması

EMRE ÖZEN, Doç. Dr. ŞEBNEM HELVACIOĞLU, Doç. Dr. AYHAN MENTEŞ İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi...
5 Temmuz 2018

Ponton Yatların Hidrodinamik Analizi

Bu çalışmada öncelikle ponton yatların küresel rekreasyonel tekne endüstrisi içinde hızla artan pazar payları dikkate alınarak tasarım özellikleri inc...
29 Aralık 2017

Ponton Yatların ABD Pazarına Dayalı Analizi

Küresel rekreasyonel tekne pazarının %75'i Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) bulunmaktadır....
1 Aralık 2017

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Enerji & DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yalıtım Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.